Manifold | Serhat Yenisan
Havanın Altı Unsuru: Atmosferik Basınç
Meta İdealizmi ya da Tekno-Ekonomik Tekillik
Kapitalizm bir sermayeleşme sistemidir ve özel mülkiyeti temsil etmek konusunda yaygın bir yetersizliği vardır. Mülkiyet, kapitalizmin doğal amacı değildir: Bir mülki platform ortaya çıktığı anda serbestlik ve dolaşım vaadinde bulunur. Ancak ampirik sermayeyle mesafesi kayboldukça salt bir içe kıvrılmadan ibaret, labirentleşmiş bir mülkiyet konsepti ortaya çıkar. Kapitalizm mülkiyet türevleri arasındaki farklar ve bu ürünlerin iyileştirilme süreçlerinin meta-modelidir. Bu test süreci bir türdeş öğeden diğerine geçişin bileşenleri olarak metalar arası bir iletişim ağı (bir tür viral bulaşma döngüsü) yaratır ve bilgiyi ifşa eden sistemlerin ikamesi olarak kolektif inançların değer sistemlerine dönüşür. Bu dijital indirgemeler elbette kapitalizmin ekonomik özüyle ilişkilenir ve belli bir sınıfın değil doğrudan kapitalin çıkarlarını gözeten ideolojik polarizasyonlara başvurur, bunun dışında ideolojik bir yönü bulunmaz. Kapitalizm bir sınıfın ayrıcalığını değil istikrarı korur. Liberal bir ufku yoktur. Liberalizm sermayenin istikrarını kendi menfaatiyle bir tutan sanrılar görmektedir. Neoliberalizm bu sanrıyı küresel ölçekte derinleştirerek paranoyak bir düşünce sistemi yaratmıştır.
Liberal çıkarları ,gizemli bir şekilde bir ultra döngüye bağlayan ,ve Stirnercı mülki farkların haritalanmasını sağlayan, kaybolan bir aracı olarak sermayeyi diyagramlaştırmak, onun tözsüz bir noktaya doğru sıkışmasını ve daha büyük kârlar üreten bir fonksiyon biçiminde birikimin meta-modellerini örneklemesini sağlar. Kendisini üretim ilişkilerinin, lojistik ve politik ilişkilerin ötesine yerleştiren, doğrusal bir zaman varsayımını reddeden teknolojik entegrasyonla eşanlamlı bir virüs, parazit, bir siber-abartı piyasalarda yankılanmaya başlar ve evrensel bir dil olarak fiyatı yaratır. Kapitalizm varlıkların içinde barındırdığı mülkiyet sorununu doğrudan çözmez, ereğinin mülk türevleriyle doğrudan ilişkisi yoktur. Mülkiyet sorunu sizinle ilgilidir. Kapitalizm, uçucu mülkiyeti sermayenin ardındaki “görünmez” mekanizmaları açığa çıkarmak ve temsilleri geri plana iterek zamanın derinliklerinde kırılmalar yaratmak için kullanır. Mülkiyet, sermaye oluşumunu garanti altına alacak bilgi sistemlerinin monopol-mühendisliği için taşıyıcı anne görevini üstlenmiştir.
Solun mülkiyet nefreti, aşkın bir mal sahibi imasında bulunmadan kapitalizmi tematikleştiremez, onu analiz edemez ve sınıf mücadelesini somutlaştıracağı ideolojik bir hat kurgulayamaz. Bu yüzden sermayeyi egemenlik aracı olarak kullanmaya devam eder ve ekonomi politiğin fetiş doğasını, kolektif emeği istihbarat ağına dönüştürerek zayıflatmaya çalışır: Rekabetçi piyasada meta, mübadele edildiği ölçüde kullanım değerini kaybeder ve kendi değer biçimlerinin içinde eriyerek bir tür ilahi üst-ürün hâline gelir. İşçi devrimi (kâğıt üzerinde) merkezi devletten bağımsız, yerel üretim ve dağıtım ağlarını hedefleyen kolektif-iktisadi ilkeler sayesinde bu fetiş değer yasasını baskılamalıdır. Kolektif cennetin inşası sırasında son aşamasına ulaştığı varsayılan bu “kapitalist” üretim biçimi, çoğunlukla devlet tekeli (yani demokrasiyi reddeden bir kayyum) eliyle yönetilir. Fakat Sovyet Marksizmi (hatta doğrudan Marx’ın kendisi), üretici güçlerin hangi noktaya kadar gelişmesi gerektiği konusunda muallakta kalır. Tamamen sanayileşmiş, otonom bir ekonomide üretimin yeniden canlandırılması gerekir ve bu üretim şekli, mübadele yoluyla daima bir dizi toplumsal ilişki biçimini karakterize eder. Sovyet Marksizmi geçmişteki eşitsizlikleri iptal edecek komünist geleceği ilahi bir metanın üzerine nakşederek mülkiyete gömülmemiş bir tekillik ekseni yaratmayı amaçlar. Mübadelenin icra yetkisiyle denetlendiği bu üretim biçimi, sosyalist gelecek tasavvuruna katkı sunmaktan ziyade kapitalizmin içsel çelişkilerini derinleştirir.
Srnicek ve Williams’ın inovatif devrimi, insanları “sosyoteknik bir hegemonya” oluşturmaya çağıran toplumsal varlığa atıf yapmıştı. Bu evrensel proje, miyopik akselerasyonun geçmişi ve geleceği iptal ettiğini ilan etse de teorik düzlemini uydurma teknolojilerden ve uygarlıklardan devşirir ve ideolojik referanslarını varsanısal bir gelecekten ödünç almaya çalışır. Bu kendisini gerçek kılacağı varsayılan “sol-ivmeci” kurgu, teknolojinin içkin olarak tahakkümcü oluşunu uygarlığın önünde engel olarak görmeye hevesli olsa da ikisi arasında garip bir harmoni arar. Teknolojiye özgü toplumsal ilişkiler, merkezi endüstriyalizmle ilişkilendiği ölçüde kendisini teknoloji karşıtı fetiş bir ürüne dönüştürür, yani olumsuz özgürlüğe garip bir bağlılık duymaya devam eder. Bu kâr odaklı kontra-sosyalist proje yeni alanlar açmaya, değiştirici dönüştürücü yeni öznellikler keşfetmeye yoğunlaşmış, kültür-kurucu sürdürülebilir kazanç modeli bataklığına saplanmıştır. Ortada detaylandırılmış bir siyaset ya da yapılandırılmış kavramlar bütünü yoktur. Bu yüzden, kapitalist üretim tarzını sarsacak çatlaklar ya da radikal bir dönüşüm için gerekli sol-ivmeci açıklık da yoktur. Her şeyden önce (onların iddia ettiğinin aksine), “eşitsizliği, çatışmayı ve karmaşayı” körüklemesi neoliberal kapitalizmin süper güçlerinden biridir. Paradigmanın (Srnicek ve Williams’ın manifestosunda olduğu gibi, sol ajandalara tercüme edilmiş meta döngülerinin) adaletsiz ve sapkın olup olmaması da öncelikli olarak denetlenmek zorunda değildir.
Bunu itiraf etmekten dilediğimiz kadar kaçınalım: Eşitlik, özgürlük, toplumsallık gibi ne olduğu belirsiz kavramları siyasi ajandanıza dahil etmek ile teknolojik diyagramı hızlandırmak arasında, kapitali işlevsizleştirmeyi amaçlayan, uydurma popülist bir bağ vardır (Srnicek ve Williams buna “insanoğlunun akselerasyonu” der). Bu yüzden sol-ivmecilik, Marksist meta fetişizmini ve hatta ekonomi politiğin genel fetiş karakterini, üretici bir simülakr olarak ,Kapital’in “tersine dönmüş dünyasını” neo-Keynesci kusurlu rekabet ilişkisine doğru genişletmeye devam eder (yani “ya sosyalizm ya barbarlık” şiarını dünya-tarihsel boyutta olduğu gibi tekrarlamaktan kaçınır). ,Neoliberalizmin öz-imgesini modernleşme aracı olarak kurmaz. Modernleşmenin ta kendisi kapitalizmin içindeki daha derin bir çelişkidir: “Değer anomalisini aşmak amacıyla kullanılan tesadüfi yöntemlerden”, hatta bastırılmış akselerasyonist eğilimlerden biridir. Kimlikleriniz, temsiller, toplumsal eşitsizlik, iklim krizi, hepsi ,kapitalist gerçeklik ,katmanında birer parodi hâline gelmiştir. Bunlar “kapitalizmin katı biçimde belirleyici parametrelerinden” çok daha sınırlayıcıdır. Çünkü “evrensel olasılık alanı” fikri (tıpkı “Viktoryen öze dönüş” ya da “hedeflenen ekonomik sistemin spekülatif imgesi” gibi) kapitalist-kurgusal bir gelecektir. Kapitalizm bu anlamıyla en kapsayıcı ütopyadır. Daha kısa yoldan söylemek gerekirse: Miyadını doldurmuş apokrif bir konak olarak ,neoliberal üretim platformu ortak hedeflere göre yeniden ,amaçlandırılamaz. Bireylerin kendi kendilerine güdüledikleri tümüyle gelişmiş bir toplum sadece aydınlanma geleneğinin sınırlarına işaret eder. Hesap vermemek ve rezil olmamak ise sermayenin teknolojik avantajlarıdır.
Radikal düzeyde bu yozlaşmış yapıyı yıkabileceğinize dair inanç, özünde angaje bir tarih varsayar. Bu da bizi tekno-ekonomik zaman savaşının çekirdeğine getiriyor. Sizin bütün ,pre-kapitalist mübadele biçimlerinizi darmadağın eden kapitalist süper güçler, yani mübadele biçimi olarak ön koşullarını ve böylece sözde kendi kendisini üreten sermaye, ön koşullarıyla beraber, kapitalizm öncesi bir kutsal direnişi (ya da mübadeleyi) de üretir. Sermayenin kendi içinde hızlandığı, GTM saatten kopuk bir uzay-zamansal süreklikte gerçekleşmekte olan bu ,technomic ,devrim, sermaye olarak devrimsel hiperaktivitenin kurumsal tabanına atıf yapar, fakat bütün özgül niteliklerinden soyutlandığında organizasyonun devrimci ya da kurumsal bir yönü yoktur. Kapital, mekân üretme refleksi sergileyebilir, fakat mülkiyet sorununu bir kenara iterek kendine özgü sınırlar inşa eder. Kurumsallık ise artık bulaşıcı bir niteliğe sahiptir. Sibernetik-devletin kayyumlaştırdığı kapital modelinde de (genel ekonomiyi hizipleştirdiği sürece) tekno-ekonomik kilitlenmeler parazitsel biçimde hayatta kalır ve daha da kötüsü tıpkı krizler gibi henüz gerçekleşmeden siyasi karşılık bulamaz. Krizler iç içe geçmiş temaların (çeşitli finansal anomalilerin) yansımasıdır ve bu karmaşıklığı geribildirim sarmallarıyla da çözmek mümkün değildir. Ancak, sistemde meydana gelen sapmalara vereceğiniz refleks, çevrimiçi kimliğinizi bu sapmaların simülatörü hâline getirir ve bu retro-kontaminasyon sayesinde ona tutarlılık kazandırır. Bu müdahale bir tür ,reset ,işlevi görmektedir, böylece kimliğin kabuk değiştirmesini ve anomaliye uyum sağlayarak onunla iç içe geçmesini sağlar, çevrimiçi kimliğinizi gerçekliğin sınırlarını belirleyen bir retorik mutasyondan geçirir, onu yeniden formatlayarak yeni bir mübadele alanı yaratır. İçkin çelişkiler, tüm sistem mimarilerini alt üst edebilecek esneklik ve ahlaksızlıkla donatılmış güce böylece erişir.
Kontrol zamana ihtiyaç duyar. Kapitalist borçlanma, sermaye-zaman döngüsünü ve emek sürecini meta-uzay-zaman düzeyinde yeniden düzenler. Bu durum, emeğin tarihsel potansiyelini geri almak için gereken periyodu sınırlayarak onun devrimci potansiyelini bir tür dijital varlık teminatına dönüştürür. Merkeziyetsiz finans savaşına entegre edilemeyen kırılgan emek dinamiği fiilen devrimci bir özneye dönüşemez, meta düzeyinde radikalleşemez ve tarihsel boyutunu yitirir. Standart-düzenleyici, demokrasiyi def edemeyen fikir setleri siyasetin alfa-tarihsel-ekonomik özüne odaklanarak zaman akışına müdahale eder. Burada siyasetin anlamı ekonomik düzeyde ikirciklidir. Sibernetik devletlerin kozmik mega-makinelere adaptasyonu, tutarlı bir toplumsal mücadeleye bağlanmaktan kaçınan NPC işgücünü makine-zamansal sebep sonuç döngüsünün kapanmaz boşluğuna hapseder. Bu durum devrimci yollarla haritalanması imkânsız alışkanlıklarla temsil edilir. Bu mega-şirket, işçi sınıfını –Marx’ın öngördüğü gibi– emeğin karşısında rakip hâline getirilen makineleşme sürecini kullanarak gereksizleştirmez. İnsanın ekonomik tepki süresini dikkate almayan ve kendi alfa oluş çizgisini kendi “standart makine zamanı”yla tanımlayan zaman mekaniği, değerin işlevini tamamen tersine çevirir: Makine, insan emeğini sadece fiziksel olarak değil zihinsel ve algısal olarak da dışlar ve kendi kendini sürdüren bir yapı olarak, işlem önceliğine göre zamanın esnetildiği bir model yaratır.
Artık birikim bu tekno-ekonomik asamblaj noktasına enjekte edilmeye zorlanmıştır. Artık para-meta döngüsünün ikinci plana atıldığı monopolistik bir yazgı ortaya çıkar ve operasyon kimliği, toplumsal ve tarihsel olasılıkları görmezden gelen bir organik bedenle yer değiştirir. Makine-zamansal sebep sonuç zinciri, bu bedeni bir nesne olarak şekillendirip toplumsal ilişkilerinden kopararak kendi “standart zamanına” uygun hâle getirmiştir. Sanal takas, makine-zamansal döngünün izafi bir parçası hâline gelerek insan emeğinin ve toplumsal ilişkilerin daha da dışsallaştırılacağı bir dönemi başlatmıştır. Şeyler arasında seçim yapmaya başladığınız an, yani aynı türden bir nesneyi öbürünün yerine seçmeye başladığınız an o nesnenin örtük “politik” sonuçlarının tepkiselleşmesini sağlarsınız. Zaman (bu tepkinin yarattığı finansal bir kırılma olarak) artık sadece ölçüm aracı olmaktan çıkar ve belirli paradigmaların belirlediği bir akışa dönüşür. Böylece ekonomik ve toplumsal yapılar makine-zamanın standartlarına göre yeniden tasarlanabilir ve emek, zamanın bu yeni düzeninde anlamını kaybedebilir. Bu, değişim amacıyla üretilmiş fetiş malların toplamına atıf yapan, yalıtık bireylerin birbirleriyle kurduğu toplumsal ilişki düzeyindeki Marksist meta tanımını dışlar. Yani seçimler arası bir fark, hatta fark ideası olarak meta, müşteriler tarafından uyarılmış fetiş ,üretim ağını teorik düzeyde tetikler ve emek olmadan hiçbir ürünün üretilemediği klasik iktisadı tarifi tersyüz eder. Zamanın altyapısında baskın güç olarak varlığını sürdüren, kendi sebep ve sonuç döngüsünden kurtulmuş tüm modülleriyle harekete geçen bu hayali üretim düzeneği, kendi meta-uzay-zamanında yeniden örgütlenen bu viral-ekosistem, üretim koşulları yoluyla yaratılan sermayeyle ya da en bayağı anlamıyla alış-verişle, küresel ticaretle ya da kendi kendini metalaştıran kapitalist işbölümüyle doğrudan ilişkilenmez. Bir pazarlama aracı olarak simülatif ticaret, tüketim alışkanlıklarını sıfırdan tanımlar. Bu sayede emeği daha fazla dışlayarak, emek ile zaman arasındaki geleneksel ilişkiyi bozar. “Kendi kendisini güçlendiren kapitalistik diyagram”, bu içe kıvrık döngüsellik sayesinde hangi ürünün daha kullanışlı olduğunu tespit etmektedir. Bu yöntemle onların yeniden dizayn edilmesi doğal bir amaç hâline gelir. Ayrıca siz bazı şeylerin iktisadi ömrünü alışveriş yaparak uzatabilirsiniz ve teknolojik deflasyonlara sebep olabilirsiniz. Viral-alışveriş bu diyagramın monopol-mühendislik yeniden üretimidir. Kapitalist restorasyon metaları işlemsel döngülere dönüştürdüğünde, onların tasarımsal tekelleri sizin pazar tabanlı kamu malı ortaklığınız hâline gelir. İdeolojik obsesyonlar, kamu mallarını, şirketleri ve bu kaynakların üzerine ,Thatcher illüzyonuyla ,yapışmış hiper-inançlı kurumları bir tekno-ticari-sentezle birbirine bağlar, bütünüyle kendi çıkarlarını düşünecek şekilde konsantre eder ve böylece kapitalist varlıklar bu “kurumsal slotların” (bu paralel egoist gerçekliklerin ve uygulamaların) değer-biçimine dönüşür.
Mikroekonomik şoklar kapitalin bir diğer süper gücüdür. Bu rastgele etkiler politik eylemselliğinizi imgenizi taklit eden bir reprodüksiyona dönüştürmeye yarar. Sizin özgün eylemlerinizi taklit eder ve bu sırada onların politik biçimlerinin yani kimliklerinin basit, yüzeysel bir alana entegre edilmesini sağlar. Kapitalist ekosistem bu kimlikleri tarihsel birer asalağa dönüştürmüştür. Politik praksis denen şey, artık yatırımın geri döndürülemezliği sayesinde siyasi pusulanızı bir kader üretimine kilitliyor. Yaşam biçimlerinizi temsil eden, neyi, nerede, nasıl ve ne zaman yapmanız gerektiğini yönlendiren geçici ekonomik politikalar, şimdi “öğrenme” mimarilerinin yanı sıra alt-optimal süreçlere ilişkin dijital bir spiral oluşturulmasını sağlayabilir, yani bu süreç “kendi gerçekliğini” algoritmalar veya prosedürel döngüler aracılığıyla inşa edebilir ya da empirik (hatta algoritmik) deneyimlerle uyumlu bir duyusal mantık tarafından tetiklenen siyasi dedikoduları yayabilir. Bu kendi bilinçsizliğini olumsuzlayan süreç, arı-mantıksal kavramın ve realitenin bilincine doğru şekillenmez. Bunları temelden dönüştüren şey ussal bilgiyi belli temsillerin altında dizayn eder ve yaşam tarzlarını biçimsel olarak solumanızı sağlayan soyut-dışavurumcu bir algı kaçakçılığı sayesinde üretimin özgül karakterini nesnelleştiren yeni düşünme biçimleri üretir, böylece yenilikçiliği ve analojiyi (semantik örgü olarak ,logos’u) tekeline alır. Serbest piyasa başından beri ayrıcalık sağlanmış bir sistem analiziyle çalışır ve bu ayrıcalıklı model indirgenemez tarihselliğin özel bir örneğidir. Sürdürülebilirlikten mahrum bırakılarak dizayn edilen metanın simgesel seçkin konumu sağlamlaşır ve kalabalık bir ürün grubu böylece demode edilir. Bu tekno-ekonomik asamblaj noktası kendi kendisini harekete geçirerek egonuzu biçim düzeyinde kendi istencinin bir biçimi olarak kipleştirir, onunla iç içe geçer. Doğru tanımlanmadığında (yani siyasi kader üretebileceğiniz kapitalistik bir oluşuma dönüştürülmediği sürece) devlet, sadece öznel soyutlamalardan ibarettir. Sermaye bu sofist mülkiyet istencinin ötesindedir. Bu istence dışsaldır.
Kurgusal ve Gerçek Değer İlişkisi
İzometrik Y2K oyunlarında, yapay zekâ (YZ) yenilgisinin kaçınılmaz olduğunu hesapladığında kayıplarını azaltabilmek için sektörü terk ederdi. Elbette asıl sorun, sektörü terk ettikten sonra kalan birliklerle ne yapılacağıdır. Aslında bu, karar vermeye yönelik işlemlerin toplamına ait bir sorundur: Eğer YZ yeni bir birliği beklemeye kalkarsa, oyuncu o sektörü işgal edebilir ve çatışma aynı güç dengesiyle kaldığı yerden devam eder. Yani YZ diğer birliklerle bütünlüklü şekilde iletişime geçen bir özne gibi hareket etmediği sürece karar toplamına ait bir problematik yaratmaktan uzaktır. Kapitalist sinir ağı sizinle savaşmak için öndere ihtiyaç duymaz. Sistemin imha edilecek bir çekirdeği yoktur ve bu yüzden çoğu birim asla teslim olmaz. Böyle bir direniş bütünlüklü bir savaş alanı ya da tutarlı bir zaman çizgisi varsaymaz. Bunun iktisadi tezahürü sermayenin gelecekten ödünç alınmasına dair ters yönde bir sorun yaratır. Borcun ödenmesine dair en ufak şüphe, bütün ekonomik üretim ve mübadele alanını istikrarsızlaştırabilir. Bu ekonomik erime, tarihsel ilerlemenin öngörülebilir sınırlarını ve teknolojinin ne hızla metalaşacağını da takvimlemektedir. Çözülmesi gereken özel bir kredi sorunu sayesinde “ekonomi politik” bilim muamelesi görmeye devam eder. Böylece sermaye ampirikleşir, fakat değer kendi döngüsel ürünü olan, henüz gerçekleşmemiş düzensiz bir uzay-zamanda üretilmeye devam eder: Bir tür anti-klimaks süreç, bir tür denge veya durağanlık, hatta kapitalist istikrar, sürekli kendi gelişmişlik süreciyle ilişkilenir. Varlığın ya da gerçekliğin basit ve teknik unsurlarına belirli bir mesafe almadığınız sürece temel çerçeve aynı kalır. Günlük yaşantınızın kendine özgü işlem süreçlerine tercüme edilmesi eylemlerinizin, yediğiniz, içtiğiniz ve tatmin olduğunuz şeylerin tepkiselleşmesini sağlar. Bu prosedür, kurgusallığı eylemin bir tasarımına tercüme etmenizi de sağlar. Artık yeniden dizayn edilen metaları kolektif bir sanrı olarak nasıl deneyimlemesi gerektiğini açıklayan bir arayüze başvuran insan sermayesi küresel bir borçlanma ağına dönüşür ve böylece günlük alışkanlıklarınız bütçe açığı vermeye başlar.
Bu borçlanma ağları, normalde devletlerin, şirketlerin ve bireylerin finansal kaynaklarını yönetir ve mülkiyet haklarını tekrar borçlanmak için kullanır. Şirketler ve devletler, mülkiyetlerini borçlanma aracı olarak kullanarak sermaye çekebilir ve ekonomik güvenlik vadeder. Bu süreç, mülkiyetin finansal değerini artırır ve ekonomik istikrarı destekler. Fakat şimdi, siyasi gruplar arasındaki yazılı olmayan anlaşma yavaş yavaş dağılıyor. Sizin ideolojik saplantılarınızın serbestlik kazanması ve yeni alanlar açıp yeni öznellikler icat ederek yel değirmenleriyle savaşmaya başlaması beklenmedik bir durum değildir. Kapitalistik diyagramın dışına atılmış bir siyaset fikri, kapitalist varlıkların sentezleyici ifade modellerini taklit etmek ya da onları yeniden keşfetmek (yani tekrar etmek) gibi bir mayına basar, bu da kaybedilen kökler mantığını tekrar eder. Komplocu, faşist, parapolitik anti-devletçi kapitalistler, fraktal bir dürtü olarak solculuk ya da “devrimci faaliyet”. Yirmi sene önce bu ifade kulağa iç gıcıklayıcı geliyordu. Yarattığı kollaps sonuçları, sefalet yayan devrim parçacıklarını yepyeni kapitalizm öncesi direnişe doğru itti. Her şeye kurumsal bir hiçlik statüsü kazandırarak sözde taze bir denge takdim eden ve gerçek sonuçlarını ortaya koymaktan kaçınan vıcık vıcık bir tez: Başlangıçların en heyecan vericisi, medeniyetin ta kendisi, zamanın süper adaptif ruhu kendisini atmosferin dışına, uzak bir yörüngeye yerleştirdi ve artık geri çekilmesine gerek kalmadı.
Sistem şimdi sizin mülki güvenliğinizi borçlanıyor. Onun mülkiyet hakkını istikrarsızlaştıran borçlanma stratejisi, ekonomik ve toplumsal güvenliği garantilemenin ötesinde, kapitalist yetenek ağacında açılmış bir diğer yeni beceridir, ticari ,perk ,sistemindeki bir süper avantajdır. Modernite ve nano teknolojinin majik nümerolojiye ve formüle edilmiş sihirli karelere kökensel bir yatkınlığı var. Bu gizemci bakış açısı ilkel gerçeklikten kaçmanıza yardım edebilir. Fakat ampirik sermayenin yanlış bilgilendiren betimleyici dili ile kurumsal bir varlık (yani majik bir diyagram) arasında temel bir ayrıma (piyasanın tasarımına dair temel bir ayrıma) gitmek zorunludur. Nedensel bir tekdüzeliğin ortaya çıkabilmesi için kurguyu bir operasyon modelinin tasarımına dönüştürmek, operasyonun ya da sürecin kökenine dair epistemolojik bir tutarlılık sağlayabilir. Piyasa hem ampirik gerçekliğin yitimine hem de olanaklılığına zemin hazırlayan bir tasarımla damgalanmıştır. Şirketin operasyon modelinin majik dayanaklarını dışladığınız an şirketin bütün operasyon kimliği darmadağın olur. Kapitalist ağlar, mülkiyet haklarını bu yüzden borçlanma aracı olarak kullanır. Örneğin gayrimenkul, hisse senedi ve diğer varlıklar teminat olarak gösterilerek kredi üretilir. Bu durum, mülkiyetin sadece güvence değil, aynı zamanda mali bir illüzyon hâline gelmesini sağlar. Neyin “A” neyin “B” olduğunu tek tek herkese açıklamadığınız sürece A’nın yapısı (burada A’ya varsayımsal ortak çıkarlar diyelim) temelden çözünür. Oysa A kurgusal şekilde uygulandığında B’yi bu kurgusal şeylerin gerçek bileşenlerine dönüştürür (Burada B’ye de şimdilik –hâlâ– para diyelim ve p-m-p’ döngüsünü diyalektik şekilde içerdiğini varsayalım). Bu kurgusal şeyler bütün fiili uzamı belirlediği ölçüde, A da B kadar gerçek algılanmaya başlar. Yani bu kurgusal varlıklar aslında kurgusal olmadığına emin olduğunuz bir alanı bütünüyle örnekler. Bu kültürel katmanlaşma farklı diyagramlarla temsil edilebilmektedir. Mesela A, mülki hakların ,de facto ,korunmasına ve B, bu mülki hakların nasıl (aslında nasıl bir maliyetle) korunacağına dair yönergeler içerir. Şimdi önünüzde iki seçenek vardır. Önce bu olay akışı karşısında, durumun gidişatını yorumlamaya yönelik tartışmasız bir bağlılık sergilediğinizi varsayalım. Travmatik bir emre duyulan bu sıkı bağlılık her şeyi yorumlamaya yönelik bir saplantıdır. Semit bir hedef olarak, hatta olay örgüsünün mantığının nihai destekçisi olarak işlev gören bir yorumlama, piyasanın atmosferik basıncını tanımlayabilir (kapital bu atmosferin dışında uydulaşmış hâldedir) ve onu siyasallaştırır. Piyasanın atmosferik basıncı burada şemsiye işlevi görmektedir. Çünkü her iki durumda da olay örgüsünün kabul mü edildiği yoksa belli süblime bulgulara mı atıf yapıldığı belirsizdir. Yani olay akışıyla komplocu bir özdeşlik yaşamanız (örneğin 9/11 inkârcıları ve spor yorumculuğu arasında biçimsel bir fark bulmak zordur) ya da onu “bastırılmış” bir planın ,sub ,bir olay örgüsünün neticesi olarak yorumlamaya başlamanız özü itibarıyla bir uzlaşmadır. Çünkü ilk yorumsal özdeşleşme tanımı gereği imkânsızdır. Olay örgüsünde şahsi imgeniz eksiktir. Olayları ,sub-text ,olarak yorumlamak ise sadece bu eksikliği maskeler.
